Sırbistan’da Öğrenci Protestoları

Sırbistan’daki öğrenci eylemlerini Marksist Sosyolog Filozof Slavoj Žižek’in bugün Danas gazetesinde yayınlanan yazısından okuyalım!

Kasım 2024’te Novi Sad tren istasyonunun çatısının çökmesi sonucu 15 kişinin ölümü ve iki kişinin ağır yaralanmasının ardından tüm Sırbistan’da protestolar başladı ve hala devam ediyor. 15 kişinin hayatını kaybetmesi sonrası üniversiteli öğrencilerin öncülüğünde gerçekleşen protestolara yüz binlerce kişi katılıyor. Bu, 1968’den bu yana Avrupa’daki en büyük öğrenci hareketi.

Protestocular yalnızca yolsuzluk ve ekoloji (örneğin hükümetin büyük lityum madenlerini yabancı şirketler eliyle faaliyete geçirme planı) konusunda değil, aynı zamanda Sırbistan Cumhurbaşkanı Vučić ve hükümetinin halka davranış biçiminden de endişe duyuyorlar. Hükümetin hızlı modernleşme ve küresel pazara entegrasyon olarak sunduğu şey, derin ve yoğun bir yolsuzluk ağını, ulusal kaynakların şüpheli koşullar altında yabancı yatırımcılara satılmasını, muhalif medyanın kademeli olarak ortadan kaldırılmasını ve hatta rejimin görünürdeki muhaliflerinin şüpheli ölümlerini (çoğunlukla trafik kazası kisvesi altında) kapsıyor. Tüm bunlar, hükümetin temel hukuk kurallarını açıkça hiçe saydığını gösteren küstahça bir şekilde gerçekleşiyor. Durum, Miloşeviç rejiminin en kötü yıllarından çok daha kötü. Peki bu protestoları özel kılan şey ne? Eylemciler sürekli olarak “Bizim hiçbir siyasi talebimiz yok ve muhalefet partileriyle mesafeli duruyoruz. Biz sadece Sırbistandaki kamu kurumlarının vatandaşların çıkarları doğrultusunda çalışmasını istiyoruz” diyorlar . Koşulsuz olarak ısrar ettikleri birkaç talepleri var: Novi Sad tren istasyonunun yenilendikten sonra çöken kısmının ihale ve imalat sürecine ilişkin tüm belgelerin yayınlanması, hükümetin halktan hiçbir şeyi gizlemediğinden emin olmak için tüm belgelere erişim sağlanması; Kasım ayındaki ilk hükümet karşıtı protesto sırasında tutuklananlara yönelik suçlamaların kaldırılması; Belgrad’daki protestolar sırasında öğrencilere saldıranlara yönelik yargılamaların ivedilikle ve kanunlar çerçevesinde yapılması (sonradan iktidar partisine mensup oldukları ortaya çıkan bazı kişiler, göstericilere fiziksel saldırıda bulundu). Kısacası, iktidar partisinin tüm kurumları kontrol ederek devleti rehin tutmasının yarattığı kısır döngüyü kırmak istiyorlar. Vučić ne kadar paniklerse, protestocuları o kadar çaresizce diyaloğa, müzakereye çağırıyor (tıpkı medeni ülkelerde yaptıkları gibi, bunu vurgulamaktan hoşlanıyor). Ancak protestocular her türlü diyaloğu reddediyor, sadece taleplerinde ısrar ediyorlar. Normalde protestolar, genellikle, en azından şiddet tehdidine dayanır ve aynı zamanda iktidardaki rejimin onları ciddiye alacağı gerçek-açık-net bir diyaloğa olan isteği de ifade eder. Sırbistan’da bugün durum tam tersidir: Şiddet tehdidi yoktur ve buna rağmen diyaloğun açıkça reddedilmesi söz konusudur. Talepler konusundaki bu ısrar, basitliğiyle kafa karışıklığına ve komplo teorilerine yol açıyor: Bütün bunların arkasında kim var? Hiçbir önde gelen ismin protestoya çıkmaması sanki bir karışıklık görüntüsü oluşmasına katkıda bulunuyor. (Bunun sebebi, rejimin karşı tedbirlerinin hedefinde herhangi bir önde gelen ismin olmaması olabilir). Dolayısıyla Sırbistan’daki protestolar bir bakıma Çin’deki bai lan’a benziyor: Muhalefet de dahil olmak üzere standart siyasi bir angajman yok. Elbette, Sırbistan’da bir noktada örgütlü siyaset devreye girmek zorunda kalacak, ancak protestocuların şu ana kadar koyduğu “apolitik” duruş, istenilen yeni siyasetin eski oyunun güncellenmiş bir versiyonu olmasının önünü kesmeyi amaçlıyor. İstenen gerçekten bağımsız hukuk ve eşit bir düzen. Bunun için siyasi arenada masa temizlenmeli. İşte bu yüzden Sırbistan’daki protestolar koşulsuz desteklenmelidir. 3 aydır yaşananlar, bazı durumlarda basit bir kanun ve düzen çağrısının anarşik şiddetten çok daha yıkıcı olabileceğini kanıtlıyor.

Protestocular, yolsuzluğa ve otoriter yönetime doğru giden yazılı olmayan kurallar dizisi yerine kanun ve düzen istiyor. Dolayısıyla protestocular, 1968 öğrenci protestolarına egemen olan eski Sol’dan çok uzak. Sırp öğrenciler, Novi Sad’da Tuna Nehri üzerindeki köprüyü 24 saat boyunca abluka altına aldıktan sonra, miting alanını temizlerken protestoyu üç saat daha uzatmaya karar verdi. Paris’te öğrencilerin polisle çalıştıktan ve barikatlar kurduktan sonra Latin Mahallesi’nin sokaklarını molozlardan temizlemeleri düşünülebilir mi? Ancak protestocuların niyetleri ne olursa olsun, protestoları son derece politiktir – öyleyse bir anlamda ikiyüzlü müdürler? Hayır, tam da çok daha radikal bir biçimde politik oldukları için: Mevcut (çoğunlukla yazılı olmayan) kurallar çerçevesinde siyaset yapmak istemiyorlar, Sırbistan’daki devlet kurumlarının işleyiş biçimini temelden değiştirmek istiyorlar. Bu işte asıl ikiyüzlü aktör Brüksel’dir, Vucic’in Rusya’ya yönelmesinden korktuğu için ona baskı yapmayan Avrupa Birliği’dir. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “demokrasi için mücadele eden Gürcü halkına” destek verirken, 2012’den bu yana AB üyeliğine resmi aday olan Sırbistan’daki ayaklanma konusunda dikkat çekici bir şekilde sessiz kaldı. AB şimdiye kadar Aleksandar Vučić’in kendi yolunda gitmesine izin verdi, çünkü bazı yorumcuların da belirttiği gibi, Vučić istikrar ve lityum vaat etti. AB’nin, Belgrad yönetiminin referandumlarda ve şeçimlerde büyük çaplı seçim hilelerinin söz konusu olduğunda bile eleştiride bulunmaması, Sırp sivil toplumunu defalarca soğukta bıraktı. İşte bu yüzden Sırbistan’daki protestolar yeni bir “renkli devrim” değil, yeni bir “demokratik Batı’ya katıl” hareketi değil. Protestocular arasında AB bayrakları yok… Kısacası, Gazze’deki savaştan sonra AB bir kez daha etik-politik düşüşe geçti.

Slavoj Žižek – Danas .

O halde ” Jedan Svijet, Jedna Borba!” diyerek bitirelim.