Onurlu Bir Direniş: Siyah Giyen Kadınlar
Yugoslavya iç savaşı esnasında ve Kosova savaşı boyunca bugün Sırbistan o zaman Yugoslavya olan topraklarda bir kadın hareketinin direnişi damga vuruyordu toplum tarihine: Žene u Crnom yani Siyahlı Kadınlar, Siyah Giyen Kadınlar. Sırbistan’da yaşadığım sürece beni en çok etkileyen, eylemlerine destek vermek için yanlarında olmaktan onur duyduğum bu insanlar için en güzel tanımı bence Berrin Sönmez yapmış ve onları anlattığı yazısına şu başlığı koymuş: “Savaşın haini barışın mimarı Siyah Giyen Kadınlar“.
Žene u Crnom hakkında sayfalarca yazabilir, konuşabilirim. Ancak madem ki Berrin Söznmez’in attığı başlığa atıf yaptık içeriği de onun yazısından alıntıyla devam ettirelim…
…Sırplardan ama bütün Sırplardan nefret etmeye başlamıştım, dedi konuşmasının bir yerinde Igballe Rugova. Kosova Kadın Ağı’ndan katılmıştı, Kadınların Barış Mücadelesi – Sırbistan, Kosova, Türkiye Örnekliği- başlıklı konferans ve çalıştaya.
“Sonra” diyerek devam etti:
“Belgrad’da Siyah Giyen Kadınlar’ın varlığını öğrendim. Sırp kadınların savaş, işkence, tecavüz karşıtı direnişlerini, eylemlerini duydum. İnanamadım. Bazı Sırp kadınların kendi yöneticilerine, askerlerine karşı durup, savaşın en kanlı yıllarında bile etnik arındırmaya itiraz edişine inanmak zordu, Gözümle görmem gerekiyordu. 90’lı yıllarda Kosova’dan kalkıp Belgrad’a gitmek kolay değildi. Defalarca engellendim, yoldan çevrildim. Ama başardım gitmeyi ve onları gördüm. Belgrad’ın tam ortasında, meydanda bir grup kadını, Siyah Giyen Kadınlar’ı gördüm. Siyahlı Kadınlar orada öylece duruyorlardı. Ellerinde savaş karşıtı dövizlerle sessiz, hareketsiz, tepkisiz bir saatlik eylemleri sırasında kalabalık meydandaki insanların onlara nefretle bakışını görebiliyordunuz. Hakaretleri duyabiliyordunuz. Onlar, toplumlarının, ülkenin ‘hain’leriydi. Hatta oradan geçmekte olan bir kadının öfkesini tükürükle kustuğunu gördüm. Şaşırtıcı olan yüzüne hatırı sayılır, kocaman bir tükürük yemiş olan kadının hiç tepki vermemesiydi. O, okkalı tükürüğün yanağından aşağı yavaş yavaş süzüldüğünü görebiliyordum. O, yüzünü silmek için bile kımıldamadı. Tükürene bakmadığı, sözlerine cevap vermediği gibi… Eylem bittikten sonra kendisiyle tanıştım. Nedenini sordum. ‘Tepki versem onun nefretini görmüş olurdum. Oysa ben nefreti görerek çoğaltmayı değil yok sayarak yok etmeyi istiyorum ’ demesi çarpıcıydı. Çarpıldım…
Evet, ben de Siyahlı Kadınlar’ı gördüğümde çarpılmıştım. Sırbistan gibi bir ülkede, Belgrad’ın ortasında Cumhuriyet Meydanı’nda Kosova’da Sırp ve Arnavut milliyetçilerin katliamlarına karşı çıkıyorlardı. Bosna’da soykırıma uğrayan Boşnakları anıyorlardı. Ukrayna’da Rus işgaline, Gazze’de İsrail zulmüne karşı dimdik duruyorlardı. Kadınlara yönelik cinsel tacize ve şiddete, silahlanmaya karşı duruyorlardı. Ofisleri saldırıya uğruyor, telefon ve mail ile ölüm tehditleri alıyorlar, eylemlerde milliyetçi Sırpların hakaretlerine maruz kalıyor, ana akım medyada hainlikle suçlanıyorlardı. Onlar siyahlar giyinip sadece ve sadece meydanlarda dimdik duruyor, pankartlarını dövizlerini açıyorlar “farkındayız, faşizme karşıyız, barış içinde yaşamak istiyoruz, işlenen suçlardan dolayı mağdurlardan özür diliyoruz, birlikte yaşamı savunuyoruz” diyerek toplumun hafızasına işliyorlardı. Çok kez onlarla birlikte Belgrad’da eylemlere katıldım. Gezi Direnişi ve Siyah Giyen Kadınlar’ın eylemleri benim hayatımın en önemli anlarında ilk sıralarda yer alıyor.
Srebrenitsa soykırımının 29. yıldönümünde ve Mayıs ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilen haliyle ilk resmi 11 Temmuz Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü’nde Žene u Crnom’un Belgrad’da geçtiğimiz yıllardaki Srebrenica eylemlerinden birinde açtığı pankarttaki sloganı tekrarlayarak bitirelim: “Nikada nećemo zaboraviti genocid u Srebrenici”.

Evet biz de “Srebrenica’daki soykırımı asla unutmayacağız“.